BREZİLYA VE TÜRKİYE
Bu
günlerde daha çok demokrasi ve özgürlük isteğiyle gösteriler yapılan iki ülke
birbirine benziyor mu? Yönetime seçimle gelen yöneticilerden; daha fazla
demokrasi bekleyen halk yığınları... Ve o halk yığınlarına kulaklarını tıkayan
ve tıkamayan iki ayrı tip yöneticiler bakımından benzemezlik var! 1- Ne
ekonomik durum, ne coğrafi konum; ne dış ve iç tehditler ve ne de başka bir
bakımdan; Brezilya Türkiye aynı paralelde değil! 2- Bizde kamu kurumlarının ve
ulusal işletmelerin çoğu satıldığı ve yüzlerce milyar dolardan fazla para
geldiği halde; son on yıl içinde dış borçlarımız azalmadı! Tam tersine üçe
katlandı. Brezilya ise borçlu değil! 3- Oradaki gösterilerde Türk bayrağı
sallanıyor. Bizde onların bayrağı yok. 4- Brezilya Biber gazını imal ediyor;
fakat kendi halkına karşı kullanmıyor. Bizim gibi ülkelere satıyor. Bizimkiler
ise pahalıya tonlarca ithal ettikleri tehlikeli gazı; halkımıza ve gençlerimize
sıkarak; meydan ve sokakları zehirli kokudan durulmaz hale getiriyorlar. 5-
Oralarda bir kişi veya gurubun zenginleşebilmesi için; daha çok çalışması ve
üretmesi gerekiyor. Bizde ise zenginleşmenin en kolay yolu; devlet
kaynakları... Teşviklerinden ve torpillerden yararlanmak ve ona benzer başka
türlü resmi destekler birinci planda geliyor.
6- Brezilya'nın doğal kaynakları sonsuz. Biz ise enerji ithalatçısıyız. Brazil,
ekonomisindeki sağlamlık bakımından dünyanın en güçlü ve geleceği parlak
sayılan BRİC ülkelerinden birincisi durumunda! BRİC kısaltmasındaki B harfi;
Brezilyayı temsil ediyor. Diğerleri Rusya, Hindistan(İndia) ve Çin. Bunların
ihracatı, ithalatından çok daha fazla! Döviz fazlaları var. Dünya ekonomisinde
diledikleri yönü verebiliyorlar.
"Hindistan
sanayi ve ihracatta nasıl bu kadar güçlendi?" diye bir soru gelebilir.
Hindistan'ın bağımsızlığı kazanmasından çok daha sonraları ayrılan; Müslüman
kardeş Bengaldeş bile, ihracat ve üretim bakımından bizim çok daha önümüzde!
Biz neden öyle bir üretim gücüne ulaşamadık? Yüzlerce neden sıralanabilir.
*Hızlı
kalkınan ülkelerde; yönetimin başında olmak çok önemli değil. Başta olanlar
kendi yandaşlarına çıkar sağlamıyorlar. Seçimleri kazanabilmek için; devlet
kesesinden oy rüşvetleri dağıtmıyorlar.
*Brezilya'da
halk bazı zamlara karşı, protesto gösterileri yaptı. Göstericiler tutuklanmadı.
Dövülmedi, hapis edilmediler. Hatta yönetimin başındakiler özür diledi.
"Gösteri yapanları haklı bulduklarını" bildirdiler. Böyle demokratik
ve hoşgörülü bir bakış açısıyla yönetildiği için; Brezilya ülkemizden onlarca
kat zengin ve uluslar arası camiada saygı görüyor.
Geçirdiğimiz felaketlerden ders
alarak neler yapmalıyız derseniz; bazı önerilerim var:
Seçimle gelinen görevler, sonsuza kadar aynı
kişide kalmamalı. Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, bakanlık ve belediye
başkanlığı hatta milletvekilliği görevi; iki dönemden fazla aynı kişi
tarafından işgal edilmemeli. Amerikan Başkanı seçimle geliyor. Fakat iki
dönemden fazla aynı kişi başkan
olamıyor. İki dönemi tamamladıysa aday da olamıyor. Antik Yunan'da şehir devletlerinde,
Yargıçlık görevine de seçimle geliniyormuş. Seçim yaklaşınca yargıç,
vatandaşlarla kendisini yeniden seçmeleri için yaya olarak dolaşıp sohbetler
yapmaya çıkmış. Çeşme başındaki bir vatandaşa: "Oyunu kime vereceksin?
Şimdiki yargıca yeniden oy verecek misin?" diye sormuş. Vatandaşın yanıtı:
"-Hayır şimdikine oy vermeyeceğim! Çünkü onun adını duymaktan usandım; bir
de başkası yargıç olsun!" şeklindeymiş.
Seçimle
gelinen görevlerin süresiz olması ve ömür boyu sürmesi; seçilenin belki hoşuna
gidebilir. İşine de gelebilir. Fakat; bıkkınlık uyandırır. Demokratik
düşüncede, aynı kişi ve grupların; yetkili koltukları elinde sürekli tutmasına
uygun değildir. Resmi makamlar, padişahlık veya krallık haline getirilememeli.
Kimse, "Artık ben usta oldum!" diyerek aynı koltuğu sonsuza kadar
işgal etmemeli. Seçimle gelinen makamlar iki dönemle sınırlandırılmalı.
Yönetenler, koltukta kalma sonsuza kadar sürdürme hayalleri kurmak yerine; iyi
ve tarafsız hizmet ederek hayırla anılmaya çabalamalı.