BATI DÜNYASIYLA KÖTÜYE GİDEN İLİŞKİLERİMİZ
Avrupa
ülkeleri ve diğer batı dünyası bize hep düşmanca demesek bile küçümseyerek
bakmıştı. NATO ittifakına girmiş olmamız bir dönüm noktası olsa da; bizi
kendilerinden saymadılar. Avrupa Birliğine girme başvurusu ve aksak topal da
olsa ilerleyen fasıl açmalar, ilişkilerimizi biraz canlandırmıştı. Nedense
dünyanın bir ekonomik krize doğru gitmekte olduğu bu günlerde; hiç gereği
yokken Avrupa ve tüm Batı Dünyası ile aramızda birdenbire soğuma ve kopma
havası esmeye başladı. Bu çok tehlikeli ve zararlı bir gelişmedir.
Gelmek
istediğim konu şu: GEZİ OLAYLARINDAN SONRA AVRUPA ÜLKELERİ, YÖNETİMİMİZİN
BAŞINDAKİLERE OLAN AYIPLAMA VE DIŞLAMA tavrını, bütün ülkemize ve ulusumuza
teşmil ve tatbik etme eğiliminde görünüyorlar. Almanya'daki büyükelçimiz,
oranın dışişleri bakanlığına çağrıldı. Bu deyim, "Biraz ayıplanarak ihtar
aldık!" anlamına gelir. Bizim Dışişleri Bakanımız da, ülkemizdeki Alman
büyükelçisini çağırarak; mukabele-i bil misil uyguladı. Aramızdaki kopuş büyüdü.
Batı demokrasisinde, vatandaşların hatta mülteci sayılmayan kaçak yabancıların
bile; toplanma ve gösteri yapma hürriyetlerine saygı gösterilir. Onların kafa
yapısı böyle! Alman büyükelçisine ihtar yapılmasının ertesi günü; önce Almanya,
sonra Avrupa Birliği yeni fasıl açmama kararını belli etti. Eskiden yeni fasıl
açılmasını, yalnızca Güney Kıbrıs Rum yönetimi engellerdi. Şimdi tüm Avrupa
liderleri o istikamette görünüyor. Ne yazık ki, bu şanssızlık bir ekonomik
bunalımın gelmekte olduğu zamana rastladı: Amerika tüm dünyaya karşı başlattığı
dolar takviyesini durdurma işlemine yeni geçmişti. Böyle bir ortamda Avrupa'dan
da kopmak, bizde ekonomik krizler yaratabilir. Üstelik başımızda başka bir bela
daha var. Yöneticilerimiz bazı Avrupa liderlerinin ve Amerika'nın yönlendirmesi
yüzünden; hiç gerekmediği halde; ülkemizi Suriye iç savaşında taraf haline
getirdiler. Yüzlerce vatandaşımız öldü; yüz binlerce belki de yarım milyondan
fazla mülteciyi beslemek ve barındırmak zorunda kaldık. Üstelik o misafirler,
kendi vatandaşlarımızdan daha çok himaye gördükleri ve iyi beslendikleri halde;
karışıklıklar ve isyanlar çıkartmaktan da geri durmadılar.
Dünyada
yeni bir ekonomik kriz olacağını öngören ve yazan birçok uzman var. Bu karanlık
ve bulanık ortamda; iç barışın kurulabilmesi dayanma gücümüzü artıracaktır.
Hepimiz aynı gemideyiz; aynı yurdun vatandaşlarıyız. Öfke, kin ve aşırılıklarda
dolu politik hava devam ederse; hepimiz çok zarar göreceğiz.
1-
Avrupa ile ve Batı dünyasıyla ilişkilerimizi, zıtlaşma ve hakaretleşme
noktasına getirmemizin hiçbir yararı ve gereği yoktu. İhracatımızda en büyük
müşterimiz Avrupa'dır. Onlarla ilişkilerimizi kavga noktasına getirmek,
yurdumuza ve insanlarımıza zarar verir.
2-
Her şeyden önce iç barışın yeniden kurulması şarttır. Partiler ve liderler
birbirine centilmence davranmalılar. Öfkeyi ve kışkırtmayı artık bırakmalıyız.
Birbirimize kin beslemek, hepimize zarar verir. "Benim polisim" sözü,
ancak dil sürçmesi olabilir. Polis birisinin
değil, halkımızın ve devletimizin polisidir. Bir aşırılık varsa, kusur poliste
değil; en tepedekinden vali beye kadar; ona emir verenlerindir.
TOMALARI
VE ZEHİRLİ GAZLARI, POLİSLER KENDİ
ARALARINDA PARA TOPLAYARAK SATIN ALMADI! EN TEPEDEKİLER DEVLETİN PARASIYLA
İTHAL EDİP; "BUNLARI KULLAN!" DİYE EMİR VERDİLER.
3-
Avrupa, ihracatımızın en büyük payını satın alıyor. Dünyanın ekonomik krize
gittiği bu süreçte; onlarla ilişkilerimizi koparmamalıyız! Hatta
zayıflatmamalıyız! Avrupalıların toleranslı kafa yapısına, bizim
yöneticilerimizin de zamanla hatta hemen ulaşacağını umut etmek istiyorum.