DOLAR BAĞIMLILIĞI
İnsanları
ve toplumları bir şeye alıştırıp tiryakisi hatta bağımlısı yapmak; kötülüktür.
Tütüne, afyona, diğer uyuşturuculara alıştırılanlar; onu bulamadıkları zaman
çıldırabilir, intihar edebilirler. Kendilerine ve yakınlarıyla tüm çevreye
öldürücü derecede zarar verebilirler. Yalnızca kendinde bulunmayan bir cins
yiyeceğe düşkün olup; başkalarının tekelindeki o yiyecekten başka bir şey
yemeyenler de, aynı tehlike ile karşılaşırlar.
Amerikan
Merkez Bankası(FED) uzun süre, dünyanın birçok ülkesinden tahviller ve hazine
bonoları satın alarak, karşılığında dolar ödedi. Böylece her ülke, dolar
bolluğuna gark oldu; dolara bağımlılık yaratıldı. Alışverişler ve
değerlendirmeler dolar hesabıyla yapıldı. Petrol ticaretinin dolarla yapılması,
o parayı basan ülke tarafından zorunlu hale getirilmişti. Bazılarınca,
"Saddam Hüseyin'in Petrolünü dolarla değil de; Avro ile satmaya kalkıştığı
için ülkesinin saldırıya uğrayıp kendisinin de o yüzden idam edildiği"
iddia ediliyor.
Petrol
satışını dolarla yapmayanlar, el altından cezalandırılıp yola getiriliyor. İran
altın karşılığı petrol satıyor. Doları basan ülke, o yolun engellenmesi için de
uğraşıyor. Amerikan merkez Bankası, "Başka ülkelerin bonolarını ve diğer
belgelerini satın almaktan vazgeçtiğini" ilan edince; dünyayı bir telaş
sardı. Dolar birden pahalandı. Krizler kapılara dayanmış gibi bir hava oluştu.
Bizim Merkez Bankamız ise, dolar satarak; doların aşırı pahalanmasını
engellemeye çalışıyor. Dolar talebi(açlığı) yalnız bizim ülkemizde olsa; belki
Merkez Bankamız doların yükselişini engelleyebilir. Fakat dolar açlığı tüm
dünyada olunca; bunun doyurulmasına bizim stoklarımız yetmez! Yabancılar tüm
dolarlarımızı satın alıp bitirirler. Merkez Bankamızın elindeki dünya ölçeğinde
kısıtlı olan dolarları satıp tüketmemesi gerekir.
Avrupa
Birliği güçlenip toparlanınca, müşterek bir merkez bankası oluşturdu. O merkez
bankası, Frankfurt'ta EURO diye bir para basarak; birliği daha da güçlendirmeye
adım attı. Zamanla Euro da, dolar gibi uluslar arası itibar gören bir para
haline geldi. A.B. üyesi ülkeler kendi paralarını kullanmak ve yaşatmaktan
vazgeçtiler. Alman Markı ise, kısa bir süre yarım Avro düzeyindeki değerle
kaldı. Sonra, o da tedavülden kalktı.
Yalnızca
İngiltere, Avrupa Birliği üyesi olduğu halde kendi parasını kullanmaktan
vazgeçmedi. Bu yüzden de Avrupa'nın yaşadığı krizlerin hiçbirinden etkilenmedi.
Bir devlet kendi parasını basıyor ve kullanıyorsa; sıkışık zamanlarda fazla
para basarak; o parayı kullananlardan ağır vergiler toplamış olur. Krizlerden
de, bu haksız ve haram gelir yüzünden sıyrılabilir. Kendi parasını basan
ülkelerin böyle bir avantajı var. Bir ülkenin halkı, Ero da olsa dolar da olsa,
parasını kullandığı o yabancı ülkenin sömürgesi gibidir. Halk başka devlette
basılan parayı biriktiriyor ve kullanıyorsa; o ülke yoksullaşır. Fazla para
basarak kendi halkından ve parasını kullanan yabancılardan gizli vergi alma
olanağı kalmaz. Mali durumunu düzeltmesi de, çok zorlaşır. Bir zamanlar,
yabancı para bulundurmak ve kullanmak ülkemizde yasaktı. Bulunduranlar ceza
alıyordu. Ulusal ekonomi yönünden iyi olan fakat liberalizme ters düşen bu
kural; sonradan ilga edildi(kaldırıldı)
O dönemlerde yabancı ülkelere gitmek de olağan değildi; zordu! Demokrasi
döneminde böyle yasaklar ortadan kaldırıldı. İyi mi oldu, kötü mü? Bilemem.
Fakat o dönemlerde cari açıklarımız ve dış borçlarımız da yoktu. Hiçbir
yiyeceği dışarıdan ithal etmiyorduk. İthalatımız, ihracatımızdan fazla
değildi.
Türk
lirası, ikinci Cihan savaşına kadar çok değerli bir paraymış. Birinci Dünya
savaşından perişan çıkan Almanya, iyice yoksullaşmış. Birçok Alman Genci
çalışıp karınlarını doyurmak için ülkemize gelmişler. Ankara ve İstanbul'da
garsonluk yapan bazı Almanlara bahşiş verildiği zaman arkadaşlarına; "Bak
bana bahşiş verdiler; hem de Türk parası!" diye övündüğü söylenir.