-51-
20. yüzyılda genetik biliminde yapılan ilerlemeler, 21. yüzyıl için bir umut olduğu kadar bir kabusa da dönüşebilir. İnsanların hastalıklı genleri, insan hayatında ne gibi sağlık problemlerine yol açabileceği kestirilip önceden önlem alınabilir. Ya da yeni aşı ve tedavi yöntemleri geliştirilebilir. Buna karşın bitki ve hayvan genetiğinde yapılan oynamalarla, uzun vadede insan genlerinde de değişiklik yapılabilir. Mısır genetiğinde, balık geni uygulayarak mısırdaki kurtçukların engellenmesi ile mısır rekoltesinde artışlar görülmüş, buradan ekonomik olarak mısır şurubu elde edilmesinin önü açılmıştır. Mısır küspesinden yapılan hayvan yemi ve mısır şurubundan tatlı gıdalar insan genetiğinde ve sağlığında bilinmeyen problemler ortaya çıkardığı söylenmektedir. 21. yüzyılda (genetik yolla) çeşitli sivrisinek gibi hayvanlarla biyolojik savaşların önü açılabilir. Ya da kısır ürünler yaratılarak bitki ve hayvan dengesi bozulabilir. Kısacası dünyayı tanımak, kendini tanımak için fırsattır.
İş seçimi kadar, eş seçimi de önemli. Bir hayat arkadaşı ile soy devamı, genlerle belirlenmektedir. Eşi tanıyabilmek, çevresini bilmek, kendisinin olumlu ve olumsuz özelliklerini görmek ve her şeyden önemlisi heyecan duymak ve sevmek önemlidir. Eşler arasında ortaya çıkan aşk ile; olumlu özellikler ön plana çıkarıp, olumsuz özellikler geri plana itilebilir. Eşlerde düşüncenin arka planını ve kafasının arkasını görebilmek çok önemli. Zaman bunun ilacı olabilir. İş seçimi mi önce yoksa eş seçimimi önce olmalı; bunun zamanlaması da önemlidir. Fakat iş olmadan sağlıklı ilişki yürütmek mümkün değildir.
İdeal olmak; öncelikler sıralanıp nihayete ulaşmak için çaba sarfetmek demektir. İdealleri, hayaller yaratabildiği gibi, zorunluluklar da yaratabilir. Yoksulluğu ve hastalığı yenmek bir ideal olabilir. İnsan çevresi ile birlikte vardır. Aile, ülke, çevre yok sayılırsa; insan çıplaktır. Beden çıplaklığına çare bulabilirsiniz ama beyin çıplaklığı sizi savunmasız bırakır, beynimizde ki boşluğu başkaları doldurur. Doğduğun yer mi yoksa doyduğun yer mi? denir. İnsan, doğduğu yeri kolay kolay unutmaz. Aşk, bir kıvılcımdır inkar edilmez. İnsanı rezonans (/kararlılık)’tan kurtarır. Eğer beynimizde bir kıvılcım (/trig) çakmazsa, insanı kararlılıktan kurtaracak bir şok gerekir. Hedefi olmayan insanı, bu kıvılcımlar bilinmeyenler okyanusuna götürür.
Yukarıdaki bilgileri robotumun beynine dolduruyor, yapay akıl oluşturuyorum. Ama, ideal robot yapmak için daha çok yol var. Mümkün olduğunca hayata iyi katkılar yapmaya çalışmalı, daha iyisini ise gelecek nesillere bırakmak gerekir.
Bu arada; yeni nesle öyle bir elbise devrediyoruz ki tam bedene yapışmış. Nefes alması adeta zorlaşıyor. Birbirimizi yok ederek, evrene hakim olmak yerine; yaşayarak hep beraber evrene hakim olmaya çalışalım.
Bir evren, bir dünya var yaşanabilecek, bunun yanında çok da bilinmeyenler var. O halde kavga niye? Çabamızı, bilinmeyenleri anlamaya yönlendirsek, hayatı dürüstçe paylaşsak, dünya daha mutlu olmaz mı? Yarım asırda bu hayatı öğrendim, robot gibi olduğumu düşünüyorum.
İnsanoğlu hayatına çok az bilinenle devam ediyor. Beynimizin % 10’unu bile kullanmadığımız söyleniyor. Evrenin sırlarının ancak % 5’ini bilebiliyoruz. Yaşadığımız çevrede % 20’lik bilgiye ancak sahip olabiliyoruz. Doğuştan gelen % 30-40 genetik özelliklerimiz, % 25 öğrendiklerimiz, % 25 tecrübe ve geriye kalan yüzde de çevre faktörleri ile hayatı yakalıyoruz. Neredeyse yolun yarısında edindiğimiz % 50 destekle gençler, uzun ince bir yolda ilerliyor.
devam edecek