DEMOKRASİ HALİ-3
DEMOKRASİNİN TARİHÇESİ
20. Yüzyılda Demokrasi
20. yüzyılda nin hızlı bir değişim ve gelişme gösterdiği görülür. Yüzyılın başlarında, Birinci Dünya Savaşı sonunda Avusturya-Macaristan ile Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. Bu topraklarda yeni devletler ortaya çıktı. Bu devletlerde yönetim, demokratik sayılabilecek yöntemlere sahipti. 1929’da dünyayı alt süt eden ekonomik buhran (Büyük Buhran) İspanya, İtalya, Almanya ve Portekiz’de faşist diktatörlerin yönetimini doğurdu. Baltık ve balkan ülkelerinde, Küba’da, Brezilya’da, Japonya’da, Sovyet Rusya’da demokratik olmayan yönetimler iktidara geldi. Bu yüzden 1930'lu yıllar Diktatörler Çağı olarak nitelendirilir.[19]
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlanması sömürgecilik anlayışının da sonunu getirdi. Birçok bağımsız ülke ortaya çıktı. Demokratikleşme hareketleri Batı Avrupa’da yoğunlaştı. İmzalanan anlaşmalar silahlanma politikası yerine refah devleti olmayı amacını güdüyordu.
20. yüzyıldaki en büyük çekişmelerden biri de demokratik olmayan Doğu (Sovyet) Bloğu ile demokrasi açısından daha gelişmiş Batı Bloğu arasındaki gerçekleşen Soğuk Savaş dönemidir. Komünizmi yaymaya çalışan Sovyet Rusya ile liberal demokrasiyi yaymaya çalışan ABD liderliğindeki batı grubu arasındaki çekişme 1989 yılında son bulmuştur. Francis Fukayama, “Tarihin Sonu” adlı makalesiyle soğuk savaşın bitmesinin liberal demokrasinin tüm dünyada yayılacağına vurgu yapmaktadır. Nitekim bu demokratikleşme süreci, yakın dönemdeki Gürcistan’da Gül Devrimi, Ukrayna’da Turuncu Devrim olarak devam etmiştir.
DEMOKRASİ MODELLERİ
Klasik Demokrasi
Klasik demokrasi modeli Eski Yunan şehir-devletlerinde uygulanmıştır. Bunun en iyi örneği ise o dönemin güçlü şehrİ olan Atina’da görülür. Kararlar, bütün vatandaşların üye olduğu meclis tarafından alınıyordu. Meclisin yılda en az kırk defa toplanmak zorunluluğu vardı. Tam zamanlı çalışacak kamu görevlilerine ihtiyaç duyulduğunda, bütün vatandaşları temsil edenler kurayla belirlenir veya dönüşümlü olarak seçilirlerdi. Görev sürelerinin kısalığı ise mümkün olacak geniş katılımı sağlamak içindi. Meclis 500 vatandaştan oluşan meclis yürütme konseyinden ve 50 kişilik teklif komitesinden oluşmuştu. Komite başkanlığı süresi yalnız bir günlüktü’[20]. Askeri konularla ilgili on generalin tekrar seçilebilme olanağı vardı.
Atina demokrasisi vatandaşlarının siyasi sorumluluklara geniş çapta katılma isteğine dayanırdı. Bunu doğuran neden ise demokrasinin zıttı kölelik sisteminin de olmasıydı. Oy verme hakkına sahip Atina doğumlu yirmi yaş üstü tüm erkeklerin günlük hayattaki sorumluluklarının büyük bir kısmı kölelerin sırtına yüklenmişti. Ayrıca Atina’da kadınlar, yabancılar ve köleler oy kullanamazlardı.
Büyük ülkelerde uygulanması mümkün olmayan bu tip demokrasiye günümüzde halk meclislerinin bulunduğu İsviçre’nin küçük kantonları örnek gösterilebilir.
Koruyucu Demokrasi
Ortaçağ yönetimlerinden çıkmaya çalışan Avrupalılar, 18. ve 19. yüzyılda demokrasiyi daha çok kendilerini hükümetin zorbalıklarından korumanın bir yolu olarak görmekteydiler.
‘Koruyucu demokrasi, sınırlı ve dolaylı bir demokrasi modeli sunar. Siyasi eşitliğin eşit oy hakkını ifade ettiği bu tip demokraside yönetilenlerin tercihi, düzenli yapılan ve rekabete dayanan seçimlerle belirlenir. Ancak, eşit oy hakkı gerçek bir demokrasi için yeterli değildir. Bireysel özgürlükleri korumak ise yasama, yürütme ve yargı üzerinden güçler ayrılığına dayalı bir sistemle mümkün olur.[21]
KAYNAK: Wikipedia Özgür Ansiklopedi
19. Totalitarianism in the Interwar Period (1919 – 1939)
20. Andrew Heywood, Siyaset, Liberte yayınları, 2006, s:102
21. Mümtaz’er Türköne, Siyaset, Lotus Yayınları Eylül 2005, Ankara s:197
(Devam edecek)