NÜKLEER
Nisan’ın
üçüncü haftasında sosyal ağda ve basında Japonlar tarafından hazırlanmış bir
video dolaştı. Türkçe olarak hazırlanmıştı. Anlatım bozukluğu olan kısımlara
İtalik parantezle düzeltmeler tarafımdan yapıldı. Şimdi bu metne göz atalım.
“Türk
Vatandaşlarına! Merhaba! Ben Japon’um. Ben, Türkler için duyduğumuz endişeyi
anlatabilmek için Türkçe öğrendim.
Japon
Başbakanı, Türkiye’ye NÜKLEER santral sattı. Bundan dolayı Japonlar utanç
içindeler. Çünkü biz 2 buçuk yıl önce Fukuşima Nükleer Santrali’nde büyük bir
kaza yaşadık. Ben, Fukuşima Nükleer Santrali’nden yirmi kilometre içerdeki
şehri ziyaret ettim. Kaza yaşamış o şehirler, 2 buçuk yıl geçtiği halde (bu
şehirlere el atılamaması yüzünden) hâlâ aynı şekilde duruyordu. Hâlâ daha,
kazanın olduğu NÜKLEER santralin içi ne durumda, bilinmiyor. Çok tehlikeli
olduğu için kimse (giremiyor ve) kesin bilemiyor ve her gün üç yüz ton
RAYOAKTİF kirli su denize akıyor. RADYOAKTİF bulaşan toprak sıyrılıp atılsa
bile nereye atılacağı belli değil. NÜKLEER santralde kullanılan malzeme 100 bin
yıl takip edilmesi gerekli çok tehlikeli bir malzemedir.
Eğer
ileride bizim sattığımız NÜKLEER santralde bir kaza olursa, gerçekten ne
olacak? Düşüncesi bile korkunç. Bir Japon olarak, ne kadar özür dilesek yeterli
değil. Ben Türkler için endişeleniyorum. Biz, sizin ve ülkenizin geleceği için
endişe diyoruz.
NÜKLEER
santral, büyük bir enerjidir ama aynı zamanda çok büyük bir para (gider)
kaynağıdır. Japonya’da bu hakkı kullanma hususunda insanlar yanlış karar
vermekte, görüş ayrılıkları olmaktadır. Aynı ülkenin insanları birbirine
düşebilir. NÜKLEER santral artık güvenli değil. Japonya geleceği için
ekonomisini (nükleer santrale) kurban etmiş bir ülkedir. LÜTFEN, KİMSEYE
GÜVENMEYİN! LÜTFEN, BİR NÜKLEER SANTRAL FİKRİNE ALIŞMAYIN.
Her
zaman etrafınızı (doğal çevrenizi) koruyup dikkatli olmak önemlidir. Ben
Türkiye’yi otobüs ile gezdim. Çok güzel bir ülke olduğunu gördüm. Gelecekte o
güzelliği kaybetmemesini arzu ediyorum.
Bütün
Türklere ve geleceğin çocuklarına, Japonya’dan sevgilerle...” (Kaynak: http://telgrafhane.org)
Nükleer
tehlikeyi Japonlar ve Ruslar iyi bilirler. Çünkü 1945’te Hiroşima ve Nagazaki
kentlerine ABD tarafından atılan iki NÜKLEER BOMBA, Çernobil kazası, Fukuşima
kazası onların başına gelen birer yıkımdır.
2011
yılında Japonya'da meydana gelen Fukuşima Nükleer Santrali kazası, 11 Mart
2011’de meydana gelen 9.0 büyüklüğündeki T_hoku depremi ve tsunamisi sonrasında
meydana geldi. Honşu adası açıklarında meydana gelen bu deprem, Japonya'da
büyük bir tsunamiye yol açtı. Tsunami Japonyaya çok büyük zarar verdi. Nükleer
enerji santrallerinde arızalar meydana getirdi. 26 Nisan 1986'da Ukrayna'daki
Çernobil nükleer reaktöründe meydana gelen patlama ve sonucunda yayılan
radyoaktif madde Ukrayna, Beyaz Rusya ve Rusya’da yaşayan 336 bin insanın
tahliyesine, 56 kişinin ölümüne, 4 bin doğrudan ilişkili kanser vakasına ve 600
bin kişinin sağlığının ciddi şekilde etkilenmesine sebep olmuştur. Nükleer
kalıntıların ürettiği radyoaktif bulut, patlamadan sonra tüm Avrupa başta olmak
üzere Türkiye'de özellikle Karadeniz ve Marmara bölgesi üzerine
yayılmıştır. Çernobil'den yaklaşık 1100
km uzaklıktaki İsveç Formsmark Nükleer Reaktörü’nde çalışan 27 kişinin
elbiselerinde radyoaktif parçacıklara rastlanmış ve yapılan araştırmada
radyoaktif parçacıkların İsveç'ten değil Çernobil'den gelen parçacıklar olduğu
tespit edilmiştir. (Kaynak: http://tr.wikipedia.org)
Mutfak
tüpü patlayabilir. Ancak tüp kullanmaktan vazgeçmiyoruz. Ancak…
Nükleer
kazayı mutfak tüpü kazasıyla kıyaslamaya kalkarsak, orada duralım. Ülkemiz
zaten etkili deprem kuşağında. Trafik canavarımız var. Tersane ve maden ocağı
kazalarımız tuzu biberi. Nükleer enerjiyle boy ölçüşmek isteniyorsa keyfiyet
sizin efendiler! Gazanız mübarek olsun!
Bir
de: “Satın alınmış teknolojiyle politik kahramanlık, kahramanlığın göz
boyayanıdır. Zaten bu ülkede politik kahramanlıklar, satın alınmış teknolojiyle
kazanılagelmemiş midir?”