DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN
ETTİLER
“Eğer
tarladaki düzeni bozmazsan o zaman ihtiyacınızdan daha çok ürün elde edersin..”
Mensiyüs Yıl-M.Ö-2500
*1970-1985 yılları arasında balık aşılamaları
sonucunda yılda gölden elde edilen gelir 1-10 milyon dolar olduğu
bildirilmektedir. Günümüzde balıkçılıktan elde edilen gelir kayda değer
değildir. Çünkü Balıkları yok edilen göle balık yetiştirmek için paralar
harcanmaktadır…
*
1995 yılına gelince “Gölde balık yoksa hayat yoktur” bakışıyla gölün balıklandırılmasıyla
ilgili çalışmalara başlandı. Bilimsel gelişmelerden kolay haberdar olunmasına
rağmen, göle sudaktan da daha tehlikeli olan, halk arasında İsrail- Çin- Çim
Sazanı- takoz adı verilen ve laboratuvarlarda üretilen Gümüşi havuz balığı (
Carasius gibelio) bırakıldı. Göle; 1997 yılında da Kadife Balığı (Tinca tinca)
aşılandı.
*
Gölde takoz balığının hızla artması sonucunda; bu takoz balığını kim göle
attı? diye sorulduğunda, bir çok kuruluş
biz attık diye övündü… Sahiplenen sahiplenene… 2005 yılına gelindiğinde takoz
balığının gölde yapmış olduğu tahribatın görülmesi, balığın etinin çok kılçıklı
ve lezzetsiz oluşu, “ para etmemesi”,
sonucu; bu “takozu göle kim attı” tartışmaları! yeniden başladı… Sen mi? O mu? Bu mu?
Göle bu balığı kimin attığı belirlenemedi… Adeta ”valla bil la biz atmadık” , “göle
sazan aşılırken karışmış” denildi…Olan oldu.!?
Göl
balıksız olmazda, “para için” araştırmadan da gölü balıklandıramazsınız…
*
Sudak gibi takoz da istilacı bir türdü, hatta çok daha tehlikeliydi.
Araştırmalar “takoz-balığının erkeklerinin diğer sazan türlerini
dölleyebilmeler ve bunlardan oluşan yeni bireylerin kısır olması, dişi
bireylerinin de başka türlerin erkek bireyleriyle yeni bireyler meydana
getirmeleri ve yıl boyunca doğal sazan türlerinin 20 katına yakın yavru
vermeleri gibi dönüştürücü ve istila özeliği çok yüksektir…” (1.Ulusal
Balıklandırma ve Rev.Yön.2006 ).
*Kadife balığının pullarının çok küçük olması vb. biyolojik özellikleri
nedeniyle gölde birkaç yıl avcılığından sonra o da yok oldu…
*Göl; balıksız olmaz, gölden para kazanmak gerekir denilerek göle yine;
istilacı balık olan Gümüş balığı (Atherina boyeri ) aşılandı. Gümüş balığı
göllerin sanki “pireleri” idi ve Eğirdir Gölü’ne atılmadan çok önce İznik
Gölü’ne atılmış gölde çok olumsuz etkiler yarattığı görülmüştü. Gümüş balığı
göldeki temel besinleri oluşturan mikroskobik hayvanları (zooplankton),
gammarus(küçük kabuklu canlılar) ve gölün “su filtreleri” olan gıçırgan
yavrularıyla beslenmekteydi. Bu gün Eğirdir Gölü’nün doğal türü olan gölün
tatlı su midyeleri olarak bilinen ve son yıllarda gölde nadir rastlanan halk
arasında gıcırgan denilen (Dressenia
polymorph) türünün yok olmasına neden olmanın yanı sıra göldeki yengeçlerin
azalmasında ve mikroskobik canlıların dağılımında da etkileri oldukları
belirtilmektedir.
Zooplankton (Mikroskopik Hay.)
Tatlı su Midyesi Gıcırgan (1-2 cm.)
Yengeç Gammarus (0.5-1 cm.)
Göl denince öncelikle akla balık
gelir, göller bir nevi bizim tarlalarımızdır, bakın günümüzden 2500 yıl
önce yaşayan Mensiyüs derki; “ Eğer
tarladaki düzeni bozmazsan o zaman ihtiyacınızdan daha çok ürün elde edersin;
eğer attığın ağın gözleri çok küçük olmazsa o zaman yeterinden daha fazla balık
ve kaplumbağan olur….; Özetle, Mensiyüs
2500 yıl önce “açgözlü olursan aç kalırsın” diyor…. Sadece aç mı kalındı
balıklandırmayla?
G.Y:
Gümül- bir gün sineği -göl sineği-, Gölün doğal sinekleri midir?