YALANDAN ESİNTİLER
Bir
zamanlar “Yalan Rüzgârı” adında yabancı bir dizi vardı. Diziler konusunda
duyarlı olan halkımız, o saatte akan suyu durdururdu. Tavır, bu gün de küçük
sapmalarla aynı seyir üzeredir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “yalan”, “gerçeğe
aykırı olup aldatmak ereği (amacı) güdülerek söylenen (söz)” olarak
tanımlanıyor. Yalan söylemeyi huy edinen kişi, gerçeğine benzetilmiş olan nesne
“yalancı” olarak tanımlanmaya devam ediliyor.
Yalanın
mutlaka gün yüzüne çıkacağını bildiğimizden “Yalancının mumu yatsıya kadar
yanar.” deriz. Dünya yaşamının sonlu olduğuna “Mal da yalan mülk de yalan, var
biraz da sen oyalan.” sözünü delil gösterir, varsıllık hakkında “Çok söz
yalansız, çok mal haramsız olmaz.” teşhisini koyarız.
Başımıza
gelen her türlü şerde üzüntümüzü “Ağlarsa anam ağlar, başkası yalan ağlar.”
diyerek dillendirir, bize bizden başkasının acımadığını biliriz. Adı yalanla
özdeşleşmişlere “Ardıcın közü olmaz, yalancının sözü olmaz.” yanıtımız vardır.
Yolunda uğraş verdiği ülküden ve sevdadan cayanlara karşı “Sevda geçer yalan
olur, sonra sokar yılan olur.” buluşunu ortaya koyarak dönekliği tescilleriz.
“Mal
bacağından, insan dilinden yakalanır.” ile anlatılan, söylediklerimizin bizi
yansıtan ayna olduğudur. Bu aynada “malın bacağından, insanın boğazından
yakalanır oluşunu” günümüzle örtüşmüş olarak görürüz. Yemeye ve yedirmeye açık
toplumun ipuçlarını ise “Dervişe ‘Bağdat’ta pilav var’ demişler, ‘yalan değilse
ırak değil’ demiş.” sözünde buluruz.
“Dünya
tükenir, yalan tükenmez.”den gelen ileti ise yalandan uzak bir yaşamın mümkün
olmadığı üzerinedir. “El eliyle yılan tutan, yarısını yalan tutar.” ile işimizi
sağlama almayı başarabilir miyiz bilmem.
Lord
Braugham, “En çirkin yalan, çocuğa ve halka söylenen yalandır. Çünkü her ikisi
de kolay kanar.” demiştir. Köprülerin altından sular akıp giderken ne yalanlar
dinlemişizdir meydanlarda. Bir yalanın en çirkini, az çirkini gibi kavramlara
inanmamız yok mu? İşin tuzu biberidir. Bir de “günah işleme özgürlüğü” olduğunu
düşünenler vardır. Thomas Carlyle, bu tutuma şu karşılığı verir: “Bir insan,
hiçbir durumda yalan söylemek özgürlüğüne sahip değildir.”
Yalanın masumluğundan, beyazlığından söz
etmeye başlarsak, Tuğrul Şavkav’dan “Beyaz yalan ama unutmamalı ki, en kolay
kirlenen renk de beyazdır.” karşılığını almamız olasıdır.
Yüzeysellik insanın yanılgısının temel
nedenidir. Francis Bacon, “Eşyanın ve hadiselerin kendileriyle uğraşınız, çünkü
onlar yalan söylemesini bilmezler”
diyerek olay ve nesneye bakarken gerçeği keşfin yolunu göstermek ister.
Yalan ve hileyi ise “İşe yalan karıştırmak, altın ve gümüş paralar için bir
halita (alaşım) kullanmaya benzer. Halita, madene sağlamlık verir ama kıymetini
de düşürür.” sözleriyle ölçer. Hileye ve yalana bulaşmış işin değersizliğine
vurgu yapar.
“Yıkmak
düzeltmekten, yalan söylemek ispatlamaktan daha kolaydır.” derken Arthur Schopenhauer, yalanın kolaya
kaçmak olduğunu söylemek ister.
“Bir
yalan ne kadar hızlı olursa olsun, hakikat ona yetişir, onu geçer. -Kenya
özdeyişi” ile “Yalan dörtnala gider, gerçek adım, adım yürür fakat gene de
vaktinde yetişir. -Norveç özdeyişi”, gerçeğin öneminde ısrar eder şu iki ulusun
özdeyişleri. Buna karşın yalanın hızına yetişmemizin mümkün olmadığını fısıldar
Mark Twain: “Gerçek ayakkabılarını giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşır.”
Peygamberimiz Hz. Muhammed ağzından duysa
da, “Bana yalan isnat eden, ateşten bir yatağa kendini hazırlasın.”, yine de
aldırmaz insan, kendini atar ateşe.
Kırgız
atasözü der ki: “Kaygı ömür bitirir, yalan bahtı bitirir.” Yalanın hızına yetişemeyeceğimize
göre gelin M. Cemal Kutay’ın sözüne kulak verelim: “Kalıcı dostlar istiyorsan,
yalanla olan dostluğunu bitir.”
Yalandan
ve talandan; hileden ve çileden uzak; hakça ve adil bir yaşamı hak etmiyor
muyuz? Özlemedik mi? Haydin! Bensiz! Sensiz! Hep birlikte!