DEĞİRMENE
GİDERKEN
Adamın biri, üzücü olayları duyunca kendi
başına gelmiş gibi üzülürmüş. Her durumdan, gelecek adına endişe çıkarırmış.
Endişe ve üzüntüsünü de “Tu! Vah, vah, vah!” sözleriyle dile getirirmiş. Adamın
adını koymuşlar “Tuvahvah”.
Ömrü endişe ve üzünçler üzerinde seyrederken, bir gün gelmiş. Ne
hikmetse, duydukları arasında onu üzen ve gelecek için endişelendiren bir
gelişme yokmuş. Akşam karanlığı çökerken eve gelmiş. Gayet mutlu ve neşeli,
hazır bekleyen sofraya oturmuş. Kocasının bu neşeli haline pek alışık olmayan
hanımı merak etmiş:
“Hayrola,
efendi? Pek neşelisin.” demiş.
“Yahu
hatun, inanır mısın, bu gün beni üzecek bir olay duymadım.” karşılığını vermiş.
Bu
sırada sokaktaki oyundan zor ayrılan afacan oğlu içeri girmiş:
“Buba!
Duydun mu?”
“Neyi,
oğlum?”
“Komşumuzun
kuyruksuz bir sıpası olmuş.”
“Tu!
Vah, vah, vah!” diyerek dizlerini dövmeye, ahlanıp, oflanmaya başlamış adam.
Hanımı,
duruma anlam verememiş, sormuş: “Sıpa kuyruksuz olmuşsa olmuş. Ne var bunda
şimdi?”
Adam:
“Vah, hatun vah! Tu, vah, vah! Bu sıpa büyüyüp anası gibi olacak mı?”
Hanımı:
“Olsun.”
Adam:
“Biz bunu ödünç ister miyiz?”
Hanımı:
“İsteyelim.”
Adam:
“Sırtına buğday çuvalını sarıp değirmene götürür müyüz?”
Hanımı:
“Götürelim.”
Adam:
“Değirmen yolunun çamurlu kısmından geçerken yatarsa, neresinden tutup
kaldırırız?”
Bu
söz üzerine hanımı susmak zorunda kalmış.
Bizim
yaşımızda olup, köy yaşamı ile şekillenenler bilirler. Çamurda yatan eşeği
kaldırmanın en kolay yolu kuyruğundan tutup kaldırmaktır.
“Yarınları
düşünmek, torunlarımıza geometrik dizili bir fatura ödetmek…” gibi soyut
kavramları anlatarak sözü uzatmayacağım. Rusya’da, Türkiye tarihini baştan
yazacak kadar bakir kaynak varmış. Son aylarda yaşananlara bakılırsa, bizim
kaynaklarımızın hakça kullanımı üzerinde şüphe vardır. “Hak ise değirmende
olur.” Torunlarımız bir zahmet oradan alsınlar gayri.