Zülfi Livaneli’ye
KATİL
MARTILAR…
Geniş, çimle
ve değişik çiçeklerle bezeli başkanın evinden sekiz yaşındaki kızın küçük bir
tabut içindeki bedeni cenaze arabasına giderken yürekleri parçalayan ağıtlar
gökyüzüne yükseliyordu.
Küçük ada
sakinlerinin gıpta ile baktığı geniş ve bakımlı bahçeli ev yüksek demir
parmaklıklarla çevrili bir malikaneydi. Ev sahipleri yaz mevsimleri bir iki ay
gelirlerdi. Evin geniş balkonunda oturan aile, önlerinde bakkala kadar uzanan
ve sarmaşıklarla bezenmiş ağaçlıklı yolun yaprak aralarından da olsa görülen
denizin keyfini çıkarırlardı.
Bu
sarmaşıkların dalları sardığı ağaçlıklı yol görkemli evin önünden başlar ve bakkala
kadar üç yüz metrelik bir koridor oluştururdu. Ağaçlara fırdolanan sarmaşıkların oluşturduğu
şemsiyeden dolayı güneşi göremeyen yol, derin ve koyu bir gölgenin içinde serinliğe
boğulur kalırdı. Adanın çocukları oyun için çoğunlukla bu gölgeli ve maceralı
yolu tercih ederlerdi.
Çocuklar yaz
sıcaklığından kurtulmak için aldıkları dondurmaları rahatlıkla yemek için
ağaçlıklı yola koşmak zorundaydılar. Çünkü bakkal ile yol arasındaki otuz kırk
metrelik yolu koşarak geçmezlerse dondurmanın kokusunu alan martıların
saldırılarına uğrarlardı. Martılar da çocuklar gibi dondurma seviyordu.
Sarmaşıklı yola giren çocuklar böylece martıların saldırılarından
kurtuluyorlardı.
Günlerden bir
gün malikanenin satıldığı duyuldu. “Başkan”
denilen birinin bu evi aldığı kulaktan kulağa yayıldı. Birkaç gün içinde
başkanın sekiz yaşındaki kızı da ada çocuklarının arasındaydı. O da hemen hemen
her gün martılarla gerçekleşen maceraya katıldı.
Yaz sıcağının
nefesleri kestiği bir günde akşama yakın bir saatte kocaman kocaman araçların
malikanenin önüne geldiği görüldü.
Gece, derin
ve yoğun bir sessizlikle ada sakinlerinin üzerine ağır ağır çöktü. Küçük ada, sıcağın
bunaltısıyla terli bir geceye uykusuyla eşlik etti.
Sabahın erken
saatinde derin uykularından anlaşılmaz gürültülerle uyanan ada sakinleri sokağı
birden doldurdu. Gördükleri yüreklerini parçaladı. Çünkü dün gelen araçlar
sarmaşıklarla sarılı ağaçları teker teker yere seriyordu. Kısa zamanda bütün
ağaçlar kesilmişti. Güneş, yıllardır ulaşamadığı toprağı bir anda ısıttı ve
çalışan işçilerin yüzünü alazladı.
Artık
malikanenin geniş balkonundan deniz, bütün görkemi ve doyumsuz güzelliği ile
başkan ve ailesinin yarım kalan keyfini tamamlıyordu. Deniz manzaralı balkonda
kahvaltı ayrı bir zevkti.
Bir zaman
sonra başkanın kızı evden çıktı ve bakkalın yolunu tuttu. Dondurma ile
dükkandan çıktı. Birkaç metre ilerlemişti ki martılar birer ikişer dondurmaya
saldırmaya başladı. Küçük kız korkudan ne yapacağını bilemez halde elinde
dondurma koşmaya başladı. Bu arada martıların sayısı arttı. Dondurmalı elleriyle
yüzünü ve başını saklamaya çalışan küçük kızın yüzü ve başı dondurma içinde
kalmıştı. Martıların biri iniyor biri kalkıyordu. Kız kapaklanıp düştü ama
martılar keskin gagalarıyla kızın her tarafını parçalamıştı. Malikanenin
doyumsuz deniz manzaralı balkonunda oturan başkan ve ailesi olayı görmüş ve
yardıma koşmuştu.
Ne var ki ağaçsız
ve sarmaşıksız yolda yüzü, gözü ve kafası martıların keskin gagalarıyla
parçalanan kız kurtarılamadı.
İlhan Şimşek
Ağaçtan ve
sarmaşıktan yoksun yol, küçük ve sevimli kızı martılardan koruyamamıştı.
Arkasından ağıtlar yakılan ve küçük bir tabut içinde cenaze arabasına giden
beden başkanın kızının bedeniydi.
İlhan Şimşek